Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi̇ Nedi̇r? - Av. Muhammet Akdemi̇r
Buradasınız: Anasayfa / Blog
Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Nedir? - Av. Muhammet Akdemir
Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Nedir? - Av. Muhammet Akdemir

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza muhakemesi hukukunda sanığın suçluluğuna dair şüphe bulunduğu durumlarda, bu şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiğini ifade eden temel bir prensiptir. Latince'de "in dubio pro reo" olarak ifade edilen bu ilke, suçun işlendiğine dair şüphenin yenilememesi durumunda sanık hakkında beraat kararı verileceğini öngörür. Bu ilke, adil bir yargılamanın vazgeçilmez unsurlarından biridir ve hukuk devleti anlayışının doğal bir sonucudur.

İlkenin temelinde, suçsuz bir kişinin cezalandırılmasının, suçlu bir kişinin cezasız kalmasından daha büyük bir adaletsizlik olduğu düşüncesi yatar.

İlkenin hukuk sistemindeki yeri

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, modern ceza muhakemesi sistemlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Demokratik hukuk devletlerinde, bireylerin özgürlüğü ve hakları ancak kesin kanıtlarla sınırlandırılabilir. Bu bağlamda, şüpheden sanık yararlanır ilkesi, sanığın temel haklarının korunmasını sağlayarak yargılama sürecinin adil bir şekilde yürütülmesine katkıda bulunur.

Türk hukuk sisteminde de büyük öneme sahip olan bu ilke, yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken bir rehber niteliğindedir.

Masumiyet karinesi ile ilişkisi

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, masumiyet karinesinin doğal bir uzantısı olarak kabul edilir. Masumiyet karinesine göre, bir kişi kesinleşmiş mahkeme kararına kadar suçsuz sayılır. Bu karine, Anayasa'nın 38. maddesinde "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz" şeklinde ifade edilmiştir.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, masumiyet karinesini tamamlayarak, yargılamada şüphenin varlığının sanık lehine yorumlanması gerektiğini ortaya koyar. Böylece, kesin delillere dayanmayan mahkumiyet kararlarının önüne geçilmiş olur.

 

Hukuki Dayanaklar

Uluslararası sözleşmelerdeki yeri

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, uluslararası insan hakları belgelerinde doğrudan veya dolaylı olarak yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 2. fıkrasında yer alan "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır" hükmü, bu ilkenin temelini oluşturur. Benzer şekilde, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 11. maddesinde de "Kendisine bir suç isnat edilen herkes, savunması için gerekli olan tüm garantilerin tanındığı açık bir yargılama ile yasaya göre suçlu olduğu tespit edilmedikçe, masum sayılır" denilmektedir.

Bu uluslararası belgeler, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin evrensel bir değer olarak kabul edildiğini göstermektedir.

Anayasal dayanakları

Türk Anayasası'nda şüpheden sanık yararlanır ilkesi açıkça belirtilmemekle birlikte, bu ilkenin dayanağını oluşturan masumiyet karinesi Anayasa'nın 38. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenmiştir: "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz."

Anayasa Mahkemesi de birçok kararında, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğunu ve temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından büyük önem taşıdığını vurgulamıştır. Örneğin, 2014/26 E. 2014/78K. sayılı kararında Anayasa Mahkemesi, "...hükümlülerin henüz işleyip işlemedikleri belirli olmayan bir suçtan dolayı suçlu olarak nitelendirilmelerine yol açıp Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen suçsuzluk karinesi ile bağdaşmamaktadır" diyerek ilkenin önemini vurgulamıştır.

CMK içindeki düzenlemeler

Ceza Muhakemesi Kanunu'nda şüpheden sanık yararlanır ilkesi açıkça düzenlenmemekle birlikte, bu ilkenin uygulanmasını gerektiren çeşitli hükümler bulunmaktadır. Bu bağlamda, CMK'nın 223/2-e maddesi özel bir önem taşır. Bu maddeye göre, "Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" halinde beraat kararı verilir.

CMK'nın 217. maddesinde de "Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir" ve "Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir" hükümleri yer almaktadır. Bu hükümler, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin uygulanmasına zemin hazırlamaktadır.

  • Yargıtay'ın 04.11.2023 tarihli 2021/16414 E. kararında belirtildiği üzere: "Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir."
  • CMK m. 223/5, sanığın mahkumiyeti için "yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olması" şartını aramaktadır.
  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2015/35 sayılı kararında "Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir" ifadesi yer almaktadır.
  • Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, haksız mahkumiyet kararlarını önleme amacı taşımaktadır.
 

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesinin Amacı ve İşlevi

Adil yargılanma hakkının korunması

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, adil yargılanma hakkının korunmasında kritik bir role sahiptir. Bu ilke sayesinde, sanıkların kesin delillerle suçluluğu ispatlanmadan cezalandırılmasının önüne geçilmektedir. Adil yargılanma, her şeyden önce maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlar ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi, bu amaca hizmet eder. Sanığın lehine olan şüphenin göz ardı edilmesi, adil bir yargılamadan söz edilmesini imkânsız kılar.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2018/433 E. kararında belirtildiği gibi: "Mahkeme, eylemi sanığın gerçekleştirip gerçekleştirmediği konusunda vicdani bir kanaate varamıyor ise veya bu hususta bir şüphe varsa ve bu şüphe yenilemiyorsa, sanığın o fiili gerçekleştirmediği kabul edilecektir."

Masumiyet karinesinin pekiştirilmesi

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, masumiyet karinesini pekiştiren ve tamamlayan bir işleve sahiptir. Masumiyet karinesi, sanığın kesinleşmiş bir mahkeme kararına kadar suçsuz sayılmasını gerektirirken, şüpheden sanık yararlanır ilkesi, şüphenin sanık lehine yorumlanmasını sağlayarak bu karineyi güçlendirir. Bu iki ilke birlikte, sanığın temel haklarının korunmasını ve adil bir yargılama yapılmasını garanti altına alır.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, delillerin sanık aleyhine yorumlanmasını engeller ve vicdani kanaatin oluşmasında hakimlere rehberlik eder.

Hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesi

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez bir unsurudur. Hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri korur ve keyfi uygulamalara karşı bireyleri güvence altına alır. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, bireylerin özgürlüklerinin ancak kesin delillerle sınırlandırılabileceğini ortaya koyarak, hukuk devleti ilkesini güçlendirir.

Bu ilke, aynı zamanda yargı organlarının keyfi kararlar vermesini engelleyerek, hukukun üstünlüğü prensibinin hayata geçirilmesine katkıda bulunur.

Keyfi yargılamaların önlenmesi

  • Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, keyfi yargılamaların önlenmesinde en etkili araçlardan biridir.
  • İlke, yargı organlarının delilleri değerlendirirken objektif davranmasını ve şüpheyi sanık lehine yorumlamasını zorunlu kılar.
  • Yargıtay'ın birçok kararında, "gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz" ifadesi yer almaktadır.
  • Keyfi ve subjektif değerlendirmelere dayalı mahkumiyet kararları, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelir.
  • Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, yargılamanın hukuki güvenliğini artırır ve yargı kararlarına olan güveni pekiştirir.
 

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesinin Uygulanma Alanları

Maddi gerçeğin tespitinde

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, maddi gerçeğin tespitinde önemli bir rehber niteliğindedir. Ceza muhakemesinin temel amacı maddi gerçeğe ulaşmaktır ve bu amaca ancak hukuka uygun yollarla elde edilmiş delillerle varılabilir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, maddi gerçeğe ulaşma sürecinde şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiğini ortaya koyarak, haksız mahkumiyet kararlarının önüne geçer.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 2019/7225 E. kararında belirtildiği gibi: "Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesi uyarınca, sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir."

Suçun unsurlarının belirlenmesinde

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, suçun unsurlarının belirlenmesinde de uygulanır. Bir fiilin suç teşkil edip etmediği, hangi suçu oluşturduğu veya suçun nitelikli hallerinin bulunup bulunmadığı konusunda şüphe varsa, bu şüphe sanık lehine yorumlanmalıdır. Örneğin, hırsızlık suçunun gece vakti işlenip işlenmediği konusunda kesin delil yoksa, suçun gündüz işlendiği kabul edilir.

Yargıtay 17. Ceza Dairesi'nin 2017/429 E. kararında, "suçun saat 17.57'den sonra işlendiğine ilişkin bir delilin bulunmadığı, 'Şüpheden sanık yararlanır' ilkesine göre suçun gündüz vakti işlendiğinin kabulü gerekir" denilmiştir.

Delillerin değerlendirilmesinde

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, delillerin değerlendirilmesinde hayati bir öneme sahiptir. Bu ilke uyarınca, mahkeme, önüne gelen delilleri değerlendirirken şüpheyi sanık lehine yorumlamalıdır. Deliller arasında çelişki bulunması, delillerin yetersiz olması veya delillerin hukuka aykırı yollarla elde edilmesi durumunda, sanığın beraatine karar verilmelidir.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 2021/24042 E. kararında, "diğer sanığın atfı cürüm niteliğindeki beyanları dışında, cezalandırılmasını gerektirir her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği" gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.

Suç niteliğinin belirlenmesinde

  • Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, suç niteliğinin belirlenmesinde de önemli rol oynar.
  • Bir eylemin hangi suçu oluşturduğu konusunda şüphe varsa, daha hafif cezayı gerektiren suçun oluştuğu kabul edilmelidir.
  • Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 2021/11266 E. kararında, müştekinin beyanı dışında başkaca delil bulunmadığından, sanığın yağma suçundan değil, kasten yaralama suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmedilmiştir.
  • Aynı şekilde, kasten öldürme ile kasten yaralama arasındaki ayrımda da şüphenin sanık lehine yorumlanması gerekir.
  • CGK'nın 2020/446 E. kararında, sanığın kastının öldürmeye değil yaralamaya yönelik olduğu kabul edilmiştir.

Hafifletici nedenlerin uygulanmasında

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, hafifletici nedenlerin uygulanmasında da kendini gösterir. Haksız tahrik, meşru savunma, zorunluluk hali gibi cezayı azaltan veya ortadan kaldıran nedenlerin varlığı konusunda şüphe varsa, bu şüphe sanık lehine yorumlanarak ilgili hükümlerin uygulanması gerekir. Bu yaklaşım, adil bir cezalandırma sisteminin temel gereklerinden biridir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 2017/225 E. kararında, "haksız tahrik hükümlerinin uygulanması açısından ilk haksız eylemin kimden kaynaklandığının araştırılması, tespit edilemediği takdirde şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği" belirtilmiştir.

 

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesinin Yargı Kararlarına Yansıması

Anayasa Mahkemesi kararlarında

Anayasa Mahkemesi, birçok kararında şüpheden sanık yararlanır ilkesinin önemine vurgu yapmıştır. Bu ilke, Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen masumiyet karinesi ile doğrudan ilişkilidir ve Anayasa Mahkemesi, bu ilişkiyi kararlarında sıkça vurgulamaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin 2014/26 E. 2014/78K. sayılı kararında, henüz işleyip işlemedikleri belirli olmayan bir suçtan dolayı kişilerin suçlu olarak nitelendirilmelerinin suçsuzluk karinesi ile bağdaşmadığı belirtilmiştir.

Bu kararla Anayasa Mahkemesi, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin anayasal bir zorunluluk olduğunu ortaya koymuştur.

Yargıtay kararlarında

Yargıtay, birçok kararında şüpheden sanık yararlanır ilkesine atıfta bulunmuş ve bu ilkenin uygulanmasına ilişkin önemli içtihatlar oluşturmuştur. Yargıtay, sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi için, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, "yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir" ifadesi, birçok Yargıtay kararında yer almaktadır.

Yargıtay, özellikle delillerin yetersiz olduğu veya çelişkili olduğu durumlarda, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiğini belirtmektedir.

AİHM kararlarında

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), birçok kararında şüpheden sanık yararlanır ilkesinin adil yargılanma hakkının temel bir unsuru olduğunu vurgulamıştır. AİHM, bu ilkenin masumiyet karinesi ile birlikte düşünülmesi gerektiğini ve şüphenin sanık lehine yorumlanmasının adil yargılanma hakkının bir gereği olduğunu kabul etmektedir.

AİHM'in Minelli-İsviçre davasında, sanığın suçluluğu yasal olarak saptanmadan önce ve özellikle kendisinin savunma hakkına sahip olmadan onun suçlu olduğu hissini telkin eden adli bir kararın masumiyet karinesinin ihlali olduğu yönünde karar vermesi, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin uluslararası boyutunu göstermektedir.

AİHM, ayrıca, delillerin hukuka aykırı yollarla elde edilmesi durumunda, bunların yargılamada kullanılmasının adil yargılanma hakkını ihlal edebileceğini belirtmektedir.

 

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi ve Beraat Kararları

CMK m.223/2-e kapsamında beraat kararları

CMK m.223/2-e'ye göre, "yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" halinde beraat kararı verilir. Bu hüküm, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin doğrudan bir yansımasıdır. Sanığın suçu işlediği kesin olarak ispat edilemediğinde, şüphe sanık lehine yorumlanarak beraat kararı verilmelidir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 08.11.2023 tarihli, 2021/16414 E. ve 2023/23844 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, "gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz."

Bu ilke, yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken bir rehber niteliğindedir.

Yeterli delil olmadığı durumlarda uygulanması

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, özellikle yeterli delil olmadığı durumlarda uygulanır. Sanığın suçu işlediğine dair kesin ve inandırıcı delillerin bulunmaması durumunda, mahkeme beraat kararı vermelidir. Bu, adil yargılanma hakkının ve hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 2021/4342 E. 2021/20043 K. sayılı kararında, sanıkların üzerlerine atılı suçlamaları tüm aşamalarda reddettiği ve suçlamaları destekleyecek kesin deliller bulunmadığı gerekçesiyle, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

İlkenin ispat yüküyle ilişkisi

  • Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ispat yüküyle doğrudan ilişkilidir.
  • Ceza muhakemesinde ispat yükü iddia makamına aittir ve sanık, suçsuzluğunu ispatlamak zorunda değildir.
  • Savcılık, sanığın suçlu olduğunu her türlü şüpheden uzak bir şekilde ispat etmelidir.
  • Şüpheli durumların sanık aleyhine yorumlanması, ispat yükünün yer değiştirmesi anlamına gelir ve bu durum hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
  • Yargıtay CGK'nın 17.05.2023 tarihli, 2022/1-335 E. 2023/289 K. kararında, "suçluluğu sabit olan faili cezalandırmak" ifadesi kullanılarak, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ispat yüküyle ilişkisi vurgulanmıştır.
 

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi ve Soruşturma Evresi

Soruşturma evresinde ilkenin uygulanabilirliği

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, genellikle kovuşturma evresinde uygulanmakla birlikte, soruşturma evresinde de belirli ölçüde dikkate alınmalıdır. Soruşturma evresinin amacı, suç şüphesinin yeterli olup olmadığını tespit etmek ve kamu davası açılmasına gerek olup olmadığına karar vermektir. Bu evrede, şüpheden sanık yararlanır ilkesi, koruma tedbirlerinin uygulanması ve delillerin toplanması aşamasında önem kazanır.

Özellikle tutuklama gibi ağır sonuçlar doğuran koruma tedbirlerine karar verilirken, şüphenin varlığı göz önünde bulundurulmalı ve şüpheli lehine yorum yapılmalıdır.

Savcılık makamının delilleri değerlendirmesi

Soruşturma evresinde savcılık makamı, toplanan delilleri değerlendirirken şüpheden sanık yararlanır ilkesini doğrudan uygulamak zorunda değildir. Çünkü CMK m.170/2'ye göre, "soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." Burada aranan, "yeterli şüphe"dir ve bu, şüphenin tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelmez.

Ancak, savcılık makamı delilleri değerlendirirken, hukuka aykırı delilleri dikkate almamalı ve şüphelinin haklarını gözetmelidir. Bu, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin dolaylı bir yansımasıdır.

İddianame düzenlenmesinde ilkenin etkisi

Cumhuriyet savcısı, soruşturma sonunda toplanan delillerin suçun işlendiği konusunda yeterli şüphe oluşturduğu kanaatine varırsa iddianame düzenler. Bu aşamada, şüpheden sanık yararlanır ilkesi doğrudan uygulanmaz, çünkü iddianame düzenlenmesi için aranan "yeterli şüphe" standardı, mahkumiyet için aranan "her türlü şüpheden uzak, kesin delil" standardından daha düşüktür.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, iddianame düzenlenmesi yerine kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda dolaylı olarak etkisini gösterir. CMK m.172/1'e göre, "Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi halinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir."

 

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi ve Kovuşturma Evresi

Mahkemenin delilleri değerlendirmesinde ilkenin etkisi

Kovuşturma evresinde mahkeme, delilleri değerlendirirken şüpheden sanık yararlanır ilkesini dikkate almak zorundadır. Bu ilke, mahkemenin delilleri objektif bir şekilde değerlendirmesini ve şüpheyi sanık lehine yorumlamasını gerektirir. Mahkeme, deliller arasındaki çelişkileri, delillerin yetersizliğini veya delillerin hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olup olmadığını değerlendirirken, şüpheden sanık yararlanır ilkesini göz önünde bulundurmalıdır.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 2021/4719 E. kararında, suçun işlendiği zaman diliminin belirlenmesinde şüphenin sanık lehine yorumlanarak suçun gündüz vakti işlendiği kabul edilmiştir.

Vicdani kanaatin oluşmasında ilkenin rolü

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, hakimin vicdani kanaatinin oluşmasında önemli bir rehber niteliğindedir. CMK m.217/1'e göre, "Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir." Bu hüküm, hakimin vicdani kanaatini oluştururken, şüpheyi sanık lehine yorumlaması gerektiğini öngörür.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2020/446 E. kararında, "sanığın bıçağı sallarken ölümcül bölgeyi hedeflediğine dair kabulün Ceza Muhakemesi Hukuku'nun en temel ilkelerinden birisi olan 'şüpheden sanık yararlanır ilkesi'ne de aykırı olacağı açıktır" ifadesi kullanılmıştır. Bu karar, hakimin vicdani kanaatini oluştururken varsayımlara dayanamayacağını ve şüpheyi sanık lehine yorumlaması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Hüküm verilirken ilkenin gözetilmesi

Kovuşturma evresinin sonunda mahkeme, şüpheden sanık yararlanır ilkesini dikkate alarak hüküm vermelidir. Sanığın suçu işlediği kesin olarak ispat edilemediğinde, mahkeme beraat kararı vermelidir. CMK m.223/2-e'de "yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" halinde beraat kararı verileceği düzenlenmiştir. Bu hüküm, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin doğrudan bir yansımasıdır.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin 2014/3253 E. kararında, "sanığın eylemi gerçekleştirdiği iddiasını kuvvetli bir ihtimalden öteye geçiremediği, kuvvetli de olsa, ihtimale dayalı olarak mahkumiyet kararı verilmesi mümkün olmadığından" ifadesi kullanılarak, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin hüküm verilirken gözetilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

 

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi ile İlgili Tartışmalı Konular

İlkenin sınırları

Şüpheden sanık yararlanır ilkesinin sınırları konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bu ilkenin mutlak bir şekilde uygulanıp uygulanmayacağı, hangi durumlarda istisnalarının olabileceği tartışma konusudur. Bazı görüşlere göre, şüpheden sanık yararlanır ilkesi, mantık kuralları ve hayatın olağan akışına uygun bir şekilde yorumlanmalıdır.

Örneğin, Yargıtay 13. Ceza Dairesi'nin 2011/9097 E. kararında, "sanıkların hurda demiri aldıkları kişilerin kimler olduğunu bilmedikleri şeklindeki savunmalarının hayatın olağan akışına aykırı olduğu" gerekçesiyle, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin uygulanmadığı görülmektedir.

Ancak, Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2019/3551 E. kararında, "katılanların, herhangi bir delille desteklenmeyen, kanaat vermekten uzak, hayatın olağan akışına uygun düşmeyen, kuşkudan arınmamış, soyut beyanlarına itibar edilemeyeceği" belirtilerek, hayatın olağan akışı kavramının sanık lehine de yorumlanabileceği kabul edilmiştir.

Kamu güvenliği ile dengesi

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile kamu güvenliği arasındaki denge, özellikle terör, uyuşturucu ve organize suçlar gibi toplum için büyük tehdit oluşturan suçlarda tartışma konusu olmaktadır. Bu tür suçlarda, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasının, suçla mücadeleyi zorlaştırabileceği ve kamu güvenliğini tehlikeye düşürebileceği ileri sürülmektedir.

Ancak, hukuk devleti ilkesi ve temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin tüm suç tipleri için eşit şekilde uygulanması gerektiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Kamu güvenliği gerekçesiyle bu ilkeden taviz verilmesi, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelebilir.

Özel nitelikli suçlarda uygulanması

  • Cinsel suçlar, aile içi şiddet ve çocuk istismarı gibi özel nitelikli suçlarda şüpheden sanık yararlanır ilkesinin uygulanması tartışma konusudur.
  • Bu tür suçlarda genellikle delil elde etmek zor olabilir ve mağdur beyanları dışında somut delil bulunmayabilir.
  • Bazı görüşlere göre, özel nitelikli suçlarda mağdur beyanlarına daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
  • Ancak, Yargıtay kararlarında, mağdur beyanlarının tek başına mahkumiyet için yeterli olmadığı, bu beyanların diğer delillerle desteklenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
  • Yargıtay 14. Ceza Dairesi'nin 2016/5622 K. sayılı kararında, "mağdur ile tanıkların aşamalardaki çelişkili beyanları, sanığın istikrarlı savunması ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın müsnet suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı" gerekçesiyle beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
 

Lekelenmeme Hakkı ve Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi

Lekelenmeme hakkının içeriği

Lekelenmeme hakkı, kişinin suç şüphesi altında olması nedeniyle toplum önünde suçlu olarak damgalanmamasını ve itibarının zedelenmemesini ifade eder. Bu hak, masumiyet karinesinin bir uzantısı olarak kabul edilmekte ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile yakından ilişkilidir. Lekelenmeme hakkı, kişinin onuru, saygınlığı ve itibarının korunmasını amaçlar.

Lekelenmeme hakkı, özellikle soruşturma evresinde önem kazanır. CMK m.157'de "Kanunun başka hüküm koyduğu haller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir" denilerek, bu hakkın korunması amaçlanmıştır.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesiyle bağlantısı

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile lekelenmeme hakkı, birbirini tamamlayan ve destekleyen haklardır. Her iki hak da, kişinin kesin bir mahkeme kararına kadar suçlu olarak kabul edilmemesini ve bu doğrultuda muamele görmemesini sağlar. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, yargılama sürecinde şüphenin sanık lehine yorumlanmasını öngörürken, lekelenmeme hakkı, kişinin toplum önünde suçlu olarak damgalanmamasını amaçlar.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 2018/7219 E. kararında, "sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz" denilmiştir.

Basın açıklamaları ve medya etkisi

  • Basın açıklamaları ve medya haberleri, lekelenmeme hakkı ve şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ihlal edilmesine yol açabilir.
  • Özellikle soruşturma evresinde yapılan basın açıklamaları, kişinin henüz suçluluğu kesinleşmeden toplum önünde suçlu olarak damgalanmasına neden olabilir.
  • Basın Kanunu'nun 19. maddesi, "Hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararının verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğini yayımlayan kimse cezalandırılır" hükmünü içermektedir.
  • TCK'nın 285. maddesinin 4. fıkrası, "soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerin yayınlanması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" şeklindedir.
  • Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin 27. maddesi de, "soruşturma safhasında gözaltındaki bir kişinin suçlu olarak kamuoyuna duyurulmasına, basın önüne çıkartılmasına, kişilerin basınla sorulu cevaplı görüştürülmelerine, görüntülerinin alınmasına, teşhir edilmelerine sebebiyet verilemez" hükmünü içermektedir.
 

Sonuç ve Değerlendirme

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinden biri olarak, adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin korunmasında hayati bir öneme sahiptir. Bu ilke, sanığın suçluluğu her türlü şüpheden uzak bir şekilde ispat edilmedikçe, mahkumiyet kararı verilmemesini öngörür. Bu ilke sayesinde, kişilerin özgürlüklerinin ancak kesin delillerle sınırlandırılabileceği garantilenir ve haksız mahkumiyet kararlarının önüne geçilir.

Türk hukuk sisteminde, şüpheden sanık yararlanır ilkesi, başta Anayasa ve CMK olmak üzere çeşitli yasal düzenlemelerde kendine yer bulmuştur. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi de, bu ilkenin uygulanmasına ilişkin önemli içtihatlar oluşturmuştur. Bu içtihatlar, ilkenin kapsamı, sınırları ve uygulanma alanlarını belirlemiş ve ilkenin hukuk sistemimizde daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamıştır.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, delillerin değerlendirilmesi, suçun niteliğinin belirlenmesi, hafifletici nedenlerin uygulanması gibi konularda hakimlere rehberlik eder. Bu ilke, aynı zamanda, lekelenmeme hakkı ile birlikte düşünüldüğünde, kişilerin toplum önünde suçlu olarak damgalanmalarını engelleyerek, onurlarını ve itibarlarını korur.

Sonuç olarak, şüpheden sanık yararlanır ilkesi, hukuk devleti ilkesinin ve temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bu ilkenin etkin bir şekilde uygulanması, adil bir yargı sisteminin oluşturulması ve sürdürülmesi için elzemdir

 

 

Hukuki danışmanlık için İstanbul Kartal/Soğanlık'ta bulunan Akdemir Hukuk Bürosu'nu ziyaret edebilir veya 0 505 589 86 36 numaralı telefondan iletişime geçebilirsiniz. Ceza hukuku alanında uzman büromuz, sizlere hukuki destek sağlamaya hazırdır.

 

Detaylı Bilgi İçin Hemen Bizi Arayın

WhatsApp İletişim

0 505 589 86 36